Samurlu Köyü - Vali Kazım Paşa İlk Mektebi - Osmanlıca mezar taşları - Samurlu Dede

Vali Kazım Paşa İlk Mektebi önündeki bahçede yer alan stel ve sütunlar.

Köy adını Samur Dede'den almakta, Samur Dede'den yazımızın devamında bahsedeceğiz. Göçebe Yörükler'in (Türkmenler) yerleşik hayata geçmeleriyle 1857 yılında kurulmuştur. Köy nüfusu Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi git gide azalmakta ve gençler yakın şehirlere veya merkezlere taşınıp köyü terk etmekteler. Köyde bakkal dahi bulunmamakta. Sadece bir Kahvehaneleri var ve orada köy sakinleriyle konuşma fırsatı buldum. Aliağa'ya 5 km, İzmir merkeze 65 km uzaklıkta yer almakta. Ormanları azalarak çoraklaşan memleketimin Samurlu Köyü'nde de durum aynı. Orman bakımından uygun iklime sahip olsa da ormanın yerini maki türü bitkiler kaplamıştır. Samurlu ve Güzelhisar köyleri arasında Kızılçam ormanı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Köyün başlıca geçim kaynağı zeytincilik. Zeytinlikler gezildiğinde ağaç gövde çaplarından anlaşılacağı üzere zeytincilik köyde yeni değil. Zeytin türleri Edremit ve Trilye, çok az miktarda da Eşek Zeytini tabir edilen Kalamata Zeytini bulunmakta.

Vali Kazım Paşa İlk Mektebi yan cepheden görünüş.

Vali Kazım Paşa İlk Mektebi;
Köyün en ilgi çeken yapısı Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, Harf Devrimi'nden hemen sonra yaptırılan okul. Vali Kazım Paşa İlk Mektebi, Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra Atatürk’ün talimatı ile İzmir Valisi Kazım Dirik döneminde çok kısıtlı imkanlarla inşa edilmiş. Köydeki her eski binada olduğu gibi devşirme taşlar inşaatında kullanılmış. Köylülerin gayretleri ile 1933 yılında tamamlanmış ve 1970 yılına kadar 37 yıl boyunca kesintisiz eğitim hizmeti vermiştir. 

Vali Kazım Paşa İlk Mektebi'nin 1933 tarihli Kitabesi.


Vali Kazım Paşa İlk Mektebi zamanla ilgisizlik ve bakımsızlıktan dolayı kullanılamaz hale gelmiş. Yakın zamanda Aliağa Belediyesi ve İl Özel İdaresi tarafından restore edilen okul tarih severlerin ziyaretlerini beklemekte.

Okulun ön cepheden görünüşü.

Kazım Dirik kimdir?
Kazım Dirik başarılı bir asker ve siyasetçidir. Korgenaral olarak ordudan emekli olmuş, emeklilikten sonra memlekete devlet adamı olarak hizmet etmiştir. Bandırma Vapuru'nda Atatürk ile Samsun'a çıkanlardan biri olan Kazım Dirik1926-1935 yılları arasında İzmir Valiliği yapmıştır. İşgalciler tarafından yakıp yıkılan İzmir'in yeniden ayağa kaldırılması için gece gündüz çalışmıştır. İzmir Suikasti yine Kazım Dirik döneminde düzenlenmiş ve Kazım Dirik tarafından engellenmiştir. 

Okulun bahçesinde yer alan sütünlar ve stel.

Köyde bulunan stel, sütün, mermer elemanlar ve oyulumuş bloklar köyde konum itibariyle Kyme ve Aigai'ye yakınlığı göz önüne alındığında eski dönemlerde de iskan görmüş bir alan olma ihtimalini güçlendirmektedir. Köydeki eski binaların tamamında devşirme taşlar kullanılmıştır. Tarihi eserler gelişi güzel köy içinde dağılmış vaziyettedir. Bunların en azından fotoğrafları çekilip kayıt altına alınmalıdır. Köy içinde yapılacak bir kurtarma kazısı ile köyün tarihine ışık tutulabilir. Toprak üstündeki yapı parçalarının çokluğu ve işçilik detayları büyük bir yapıya işaret etmekte ki bu bir Pagan Tapınağı olabilir. 

Köydeki eski evlerden birinin girişi, devşirme taşlar rahatlıkla seçiliyor.

Samurlu Nekropol'ü;
Köyün batısında yer alan Kyme antik kenti Arkaik Dönemden, Geç Antik ve Erken Bizans dönemine kadar yoğun bir yerleşim alanı idi. Hatta MS.13. yüzyıla kadar aralıksız yerleşim görmüştür. Konumundan dolayı köyün eski bir yerleşim alanı olma ihtimali yüksektir. İzmir-Aliağa yolunun hemen doğu kısmında Samurlu Köyü sınırları içinde yer alan Kyme’nin doğu Nekropolis'lerinden (Nekropol; arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezar yerlerinin bulunduğu bölgeye verilen isimdir.) biri olan Samurlu 879 adı verilen bir alan bulunmaktadır. Alanda 2012 yılında yapılan Kurtarma Kazıları sonucunda bir çok mezar bulunmuştur. Ortaya çıkarılan mezarlardan en dikkat çekeni ise M.71 adı verilen mezar olmuştur. Bu mezar, taş bloklardan dizayn edilmiş kare bir sanduka içine, bronz bir Hydria’nın (Antik Yunan'da Arkaik ve Klasik dönemlerde kullanılan büyük su kabına 
verilen isim) yerleştirilmesi ile oluşturulmuştur. 

Stel yakından görünüş.

Urne kabı (Yakılan cesetlerin geriye kalan kemiklerin konulduğu kap.) olarak kullanılmış olan Hydria'nın içinde, yakılmış bireye ait kalıntılar bulunmuştur. Sandukanın içindeki Bronz Hydria, özellikle üzerine yapıştırılmış Dionysos-Silenus kabartması ile bir sanat eseri niteliğindedir. Bronz Hydria üzerinde yapılan tarihlendirmeye göre MÖ.360-350 yıllarına ait olduğu anlaşılmıştır. Bronz Hydria ile birlikte konulan tek mezar hediyesi altın bir Diadem'dir (Başa takılan taç ya da kurdele). Hydria şuan İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Yapılan kazılar sonucunda, çeşitli tiplerde 88 adet mezar ortaya çıkartılmıştır. En erken gömülerin MÖ.3 veya 4. yüzyılın ortalarında yapılmaya başlandığı düşünülmektedir.

Yıkılmış eski bir evden arta kalanlar. Alttaki iki fotoğraf binanın biri sağında öbürü solunda yer almakta.

Yaşlı bir köylü mezarlık kısmında eskiden manastır olduğunu atalarından duyduğunu söyledi. Kuvvetle muhtemel köyün tamamında bir kazı çalışması hiç yapılmamış.

Binanın solunda yer alan oyma taş eser.

Defineciler;
Ancak yine yaşlı bir köylüden duyduğum kaçak kazılar ile ilgili defineci hikayeleri tüylerimi diken diken etmeye yetti. Neden tarihimize mirasımıza sahip çıkmayız anlamakta güçlük çekmekteyim. Köy yol geçen hanına dönmüş, önüne gelen istediği yeri kazmış. Bu nasıl olabilir anlamıyorum? Bu bilinci nasıl ve ne zaman toplum olarak kazanacağız? Ne zaman bu kadar umursamaz olduk, ne zaman kolay para kazanmak için her şeyi mübah saymaya başladık, ne zaman milli servetlerimizi yabancılara satar olduk bilmiyorum. Belki de insanoğlu her dönemde böyleydi zaten.

Binanın sağında yer alan Urne tipi bir mezara ait olabilecek eser, yalak olarak devşirilmiş.

Bu mirasa bana göre sahip çıkması gerekenler üniversitelerdir. Ancak üniversitelerimizin çoğunun başka gündemleri var. Herkes kendi koltuğunu koruma derdinde, elini taşın altına koyan yok. Ödenek veya Sponsor bulmakta güçlük çektiklerini hepimiz biliyoruz, burada görev Belediyeler ve Özel Sektöre düşüyor. Üniversite yöneticileri günlük gündemlerini bırakıp, yapmaları gereken işi yapmalılar, bilim üretmeliler. Bunun içinde kaynak bulmalılar, daha fazla kişiye ulaşıp proje üretmeli ve geleceğe miras bırakmalılar.

Samurlu Mezarlığı'nda bulunan Osmanlıca kadın mezartaşı.

Samurlu Mezarlığı'nda bulunan Osmanlıca sarıklı erkek mezartaşları.

Samurlu, köy mezarlığı;
Mezarlıklar yaşanılan cevredeki insanlar hakkında tarih, din, sanat, etnografik, folklorik ve biyografik anlamda bilgiler barındırmaktadırlar. Mezarlıklar adeta müze gibidirler. Samurlu Mezarlığı her ne kadar fiziki şartları iyi olsada duvar, kapı vs. eski mezarların taşlarının bir çoğu yatmış, gömülmüş ve mezarların yerleri bilinmeyecek hale gelmiş. 

Samurlu Mezarlığı'nda bulunan Osmanlıca fesli erkek mezartaşı. 


Herşeyimizi parselasyona feda ettik mezarlıklarımızı bile. Türkiye'de malesef mezarlıklar arsaya çevrilir, hemen hemen tüm şehirlerimizde bunlar yaşanmıştır, hatta mezarlığın müslim yada gayri müslim olmasına bakılmadan hemde. Parselasyondan sonra bir kaç tarihi mezartaşı gelecekte bir müzeye konulmak üzere bir depoya konulur, insaflı yöneticilere denk gelirse saklanır tersi durumda ya yok pahasına satılır yada çöpe atılır. Bunlar varsayım değil ülkemde yaşanmış olaylardır.

Samurlu Mezarlığı genel görünüş.


Samur Dede'nin mezarı.


Samur Dede kimdir?
Köye adını veren Samur Dede, yüzyıllar önce Samurlu Köyü ve civarında yaşamış önemli bir alimmiş. Köy mezarlığının önünde mezarlıktan bağımsız meydanda mezarı bulunmakta. Mezarı başında halen seccade durmakta bakımı yapıldığı ve ziyaretçisi eksik olmadığı belli. Baş taşı kırılmış, yerine 1976 yılında tamirat yapıldığı ve tamiratın Salih oğlu Aziz Esler tarafından yapıldığını belirtir yeni bir baş taşı bulunmakta. Mezarın üzerinde baş taşının geriye kalan iki parçası bulunmakta.


Samur Dede'nin orjinal baştaşının geriye kalan parçaları.

Türkler'de Veli ve yatır inancının kökeni;
Türkiye'nin bir çok yerindeki yatır inancı burada çok yaygın. Zamanında köye çevre köylerden geçimsizlik yaşayanlar, çocuk sahibi olamayanlar, sevgilisine kavuşamayanlar, fakirlikten müzdarip olanlar mezarının başına gelirmiş. Kimi bez bağlayıp dilek tutarmış, kimi mezarın etrafına para bırakır, kimi adakta bulunurmuş. Dilekleri kabul olanlar mezarın başında mum yakarlarmış. Tarihsel yaklaşımla İslamiyetin kabulünden sonra ata kültü'nden vaz geçemeyen Türkler, Veli Kültü'nün oluşmasına sebebiyet vermişlerdir. İslamiyette ölüden medet umma diye bir şey yoktur. Belkide ilk insanlardan bu yana ata öldükten sonra ruhunun bir takım doğa üstü güçlerle donanacağı ve geride kalanlara yardım edeceği inancı onların mezar ve geride kalan eşyalarına kutsallık addetme gereğini ortaya çıkarmıştır, bu kült zamanla Şamanist, Paganist ritüeller ve İslamiyet ile harmanlanıp tamamen Türklere özgü mazarlık kültürünü oluşturmuştur. Bu da türbe yada yatır etrafında bir takım ritüel, pratik ve bir takım inançların oluşmasına sebep olmuştur.


Köy kahvesinden manzara.

Samurlu'daki köy meydanına yakın olan çeşme.

-YAZI SONU-

1-"KYME’DE URNE OLARAK KULLANILMIŞ DIONYSOS - SILENUS KABARTMALI BRONZ HYDRIA" - adlı makale - Hazırlayan; Özden ÜRKMEZ.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu